top of page

ANKSİYETE''NORMAL NEYDİ, UNUTTUM''

  • Yazarın fotoğrafı: Adem Demirkan
    Adem Demirkan
  • 10 Haz
  • 10 dakikada okunur

ree

Anksiyete, kaygı olarak da bilinen ve gündelik yaşamda herkesin deneyimleyebileceği bir duygudur. Belirsiz bir tehlike beklentisiyle ortaya çıkan, huzursuzluk ve endişe ile karakterize bir uyarı sinyalidir. Normal düzeyde olduğunda anksiyete, kişinin dikkatini tehdit veya stres unsurlarına yöneltip önlem almasına yardımcı olarak işlevsel bir rol oynar. Ancak anksiyete bozukluğu olarak adlandırılan durumda kaygı düzeyi çok yüksektir ve kişinin günlük yaşamını olumsuz etkilemeye başlar. Peki anksiyete nedir? Psikoloji literatüründe anksiyete, gelecekteki olası bir tehdidin öngörülmesine karşı verilen, kaygı ve gerginlik içeren bir tepki şeklinde tanımlanır (American Psychiatric Association, 2013). Bu açıdan korku duygusundan ayrılır; korku genellikle mevcut ve somut bir tehlikeye karşı duyulan tepkidir, oysa anksiyete kaynağı tam belirlenemeyen veya belirsiz bir tehdide karşı duyulan yaygın endişedir (American Psychiatric Association, 2013; Öztürk & Uluşahin, 2011). Anksiyete yaşayan kişiler bu durumu sık sık “içimde bir sıkıntı, sanki kötü bir şey olacakmış gibi bir his” şeklinde tarif ederler (Öztürk & Uluşahin, 2011).

Anksiyete bozuklukları, en yaygın ruhsal bozukluklar arasında yer alır ve toplumun önemli bir kesimini etkiler. Dünya Sağlık Örgütü’ne göre dünya genelinde insanların yaklaşık %3,6’sı (yaklaşık 264 milyon kişi) anksiyete bozukluğu yaşamaktadır (World Health Organization, 2017). Yaşam boyu herhangi bir anksiyete bozukluğuna yakalanma oranının bazı çalışmalarda %30’lara kadar çıkabildiği bildirilmiştir (Bandelow & Michaelis, 2015). Anksiyete bozuklukları kadınlarda erkeklere oranla daha sık görülmektedir (World Health Organization, 2017). Her yaşta ortaya çıkabilse de genellikle çocukluk, ergenlik ve erken yetişkinlik dönemlerinde başlaması yaygındır.


Anksiyete Neden Olur?

Anksiyete bozukluğunun nedenleri (etiolojisi) tam olarak tek bir faktöre indirgenemez; birden çok biyolojik ve psikososyal etkenin etkileşimi söz konusudur. Araştırmalar, genetik yatkınlık (ailesel geçiş) ile stresli yaşam olayları veya travmalar gibi çevresel faktörlerin birleşiminin anksiyete bozukluklarının ortaya çıkmasında önemli rol oynadığını göstermektedir (Chand & Marwaha, 2023). Örneğin, çocukluk çağında yaşanan travmatik olaylar veya ihmal-edilme, bireyin ileriki yaşamında kaygıya daha duyarlı olmasına yol açabilir. Biyolojik açıdan bakıldığında, beyinde serotonin, norepinefrin ve GABA gibi nörotransmitter adı verilen kimyasalların dengesindeki bozulmalar kaygı belirtilerine yatkınlık yaratabilir (Chand & Marwaha, 2023). Beynin duyguların işlendiği bölgesi olan amigdala da anksiyetede önemli rol oynar; anksiyete bozukluğu olan bireylerde beynin bu korku merkezinin aşırı hassas biçimde çalıştığı gözlemlenmiştir (Chand & Marwaha, 2023). Bunun yanı sıra, çekingen veya mükemmeliyetçi bir kişilik yapısı, kronik hastalıklar, tiroid bozuklukları gibi sağlık sorunları, hatta kafein gibi uyarıcı maddelerin aşırı kullanımı da kaygı düzeyini etkileyebilen risk faktörleridir. Sonuç olarak anksiyete, biyolojik yatkınlık ile psikolojik ve çevresel stres faktörlerinin bir araya gelmesiyle ortaya çıkan çok yönlü bir durumdur.


Anksiyete Belirtileri

Anksiyete bozukluğu olan kişilerde ortaya çıkan belirtiler, hem duygusal (psikolojik) alanda hem de bedensel alanda kendini gösterebilir. Genellikle kişi sürekli bir tedirginlik hali içindedir ve kötü bir şey olacakmış gibi hissetme durumu yoğundur. Aşağıda anksiyete belirtileri arasında en yaygın görülenlerden bazıları listelenmiştir:

  • Sürekli endişe ve korku hissi: Kişi, günlük olaylar veya gelecekle ilgili konular hakkında kontrol edemediği yoğun bir kaygı (anksiyete) duyar. Kötü bir şey olacakmış düşüncesi zihnini meşgul edebilir.

  • Gerginlik ve huzursuzluk: Nedensiz bir iç sıkıntısı, yerinde duramama veya sürekli tetikte olma hali görülebilir. Kişi kendini “sinirli” ve hep diken üstünde hissedebilir.

  • Otonom sinir sistemi belirtileri: Kalp çarpıntısı (kalbin hızlı ve güçlü atması), terleme, titreme veya sarsılma, nefes darlığı ya da hızlı nefes alıp verme (hiperventilasyon), göğüste sıkışma veya basınç hissi, sıcak basması veya üşüme, mide veya bağırsak sorunları (örn. mide bulantısı, karın ağrısı, ishâl) gibi fiziksel belirtiler ortaya çıkabilir.

  • Bilişsel belirtiler: Konsantrasyon güçlüğü, dikkat dağınıklığı, zihin boşalması veya kontrolü kaybetme korkusu, çevreyi olduğundan farklı (gerçek dışı veya uzak) algılama (deralizasyon) gibi bilişsel ve algısal değişimler yaşanabilir. Kişi, “ya çıldırırsam” veya “ya başıma kötü bir şey gelirse” şeklinde yoğun korkular taşıyabilir.

  • Uyku bozuklukları: Aşırı endişe hali uykuya dalmayı veya uykuyu sürdürmeyi zorlaştırabilir. Uykusuzluk (insomni) sık görülen bir belirtidir; kişi gece boyunca zihninden endişe verici düşünceleri atamadığı için dinlenmekte zorlanabilir.

  • Davranışsal belirtiler: Kişi, kaygı yaratan durumlardan veya ortamlardan kaçınma davranışı gösterebilir. Örneğin topluluk önünde konuşmaktan korkan bir kişi böyle durumlardan kaçınmak için işini veya sosyal etkinlikleri reddedebilir. Aynı zamanda, huzursuzlukla yerinde duramama, ileri-geri yürüme, tırnak yeme gibi gerginlik belirtileri de görülebilir.

Yukarıdaki anksiyete belirtilerinden birkaçı aynı anda ortaya çıkabilir ve her bireyde belirtilerin deseni farklı olabilir (Chand & Marwaha, 2023). Önemli olan, bu belirtilerin sık ve şiddetli şekilde yaşanması ve kişinin günlük işlevlerini olumsuz etkilemeye başlamasıdır. Eğer bir kişi altı ay veya daha uzun süre çoğu gün yoğun kaygı, gerginlik ve yukarıdaki belirtilerden birkaçını yaşıyorsa ve bu durum yaşam kalitesini düşürüyorsa, bir anksiyete bozukluğu söz konusu olabilir (American Psychiatric Association, 2013).


Anksiyete Türleri

Anksiyete bozuklukları, birden fazla alt türe ayrılır ve her biri farklı özelliklerle kendini gösterir. Başlıca anksiyete bozukluğu türleri şunlardır:

  • Yaygın Anksiyete Bozukluğu (YAB): Hemen her konuda (iş, sağlık, aile, gündelik sorumluluklar vb.) kontrol edilemeyen, kronik ve yaygın bir endişe hali ile seyreder. Kişi neredeyse sürekli bir kaygı içindedir ve endişe konuları birinden diğerine değişebilir. Gerginlik, çabuk yorulma, konsantrasyon güçlüğü, kas gerginliği ve uyku sorunları gibi fiziksel belirtiler eşlik edebilir.

  • Panik Bozukluğu: Ani ve beklenmedik panik ataklarla karakterizedir. Panik atak, aniden ortaya çıkan yoğun korku veya dehşet nöbetidir; kalp çarpıntısı, nefes alamama hissi, göğüs ağrısı, baş dönmesi, kontrolü kaybetme veya ölme korkusu gibi belirtiler birkaç dakika içinde doruk noktasına ulaşır. Panik bozukluğu olan kişiler, yeni bir atak geçirme endişesiyle sürekli tetikte olabilir ve atakları tetikleyebileceğini düşündükleri durumlardan kaçınmaya başlayabilirler.

  • Sosyal Anksiyete Bozukluğu (Sosyal Fobi): Toplumsal ortamlarda veya performans gereken durumlarda (örneğin topluluk önünde konuşma, tanımadık insanlarla etkileşim) belirgin ve sürekli bir yoğun kaygı yaşanmasıdır. Kişi, başkaları tarafından yargılanmaktan, küçük düşmekten veya utanç verici bir duruma düşmekten aşırı korkar. Bu korku nedeniyle sosyal ortamlardan kaçınabilir ya da büyük sıkıntı duyarak katlanmak zorunda kalır.

  • Özgül Fobiler: Belirli bir nesne veya duruma karşı (örneğin yükseklik, uçak yolculuğu, yılan veya iğne gibi) mantık dışı derecede güçlü korku duyma durumudur. Fobi nesnesiyle karşılaşınca veya onu düşününce yoğun anksiyete belirtileri ortaya çıkar ve kişi o uyaranlardan kaçınmak için elinden geleni yapar. Özgül fobisi olan kişiler, korkularının aşırı olduğunun farkında olsalar da bu korkuyu yenmekte zorlanırlar.

  • Agorafobi: Kaçmanın zor olabileceği veya panik atak benzeri belirtiler yaşandığında yardım alınamayacağı ortamlarda (kalabalık alanlar, toplu taşıma araçları, sinema salonları, açık alanlar gibi) bulunmaya karşı duyulan belirgin korkudur. Agorafobisi olan kişiler, bu tür ortamlarda panik yaşayacaklarından ve çaresiz kalacaklarından korkarak bu yerlerden kaçınmaya başlarlar. Örneğin, kalabalık bir alışveriş merkezine gitmekten veya evden tek başına uzaklaşmaktan kaçınmak agorafobinin bir göstergesi olabilir.

  • Ayrılma Anksiyetesi Bozukluğu: Özellikle çocukluk döneminde görülen bu bozuklukta, çocuk (veya bazen yetişkin) kendisi için önemli olan bağlılık figürlerinden (örn. ebeveynler) ayrı kaldığında aşırı kaygı yaşar. Ayrılık esnasında yoğun bir terk edilme korkusu, sevdiklerine bir zarar geleceği endişesi, yalnız kalamama ve fiziksel belirtiler (karın ağrısı, baş ağrısı, vb.) ortaya çıkabilir. Çocuklar bu nedenle okula gitmek istemeyebilir veya ebeveynden ayrılmamak için ağlama, tutunma davranışları gösterebilir.

  • Seçici Konuşmamazlık (Selektif Mutizm): Genellikle çocuklukta başlayan bu durumda, çocuk belirli ortamlarda (örneğin okulda veya yabancıların yanında) konuşmazken, evde veya kendini rahat hissettiği ortamlarda normal şekilde konuşur. Konuşmama davranışı çocuğun iletişimini ve akademik başarısını aksatacak düzeydedir. Bu durum anksiyete kaynaklı bir konuşma ketlenmesi olarak kabul edilir; çocuk aslında fiziksel olarak konuşma yetisine sahiptir ancak belirli sosyal ortamlarda aşırı kaygı nedeniyle konuşamaz.

Not: Obsesif-Kompulsif Bozukluk (OKB) ve Travma Sonrası Stres Bozukluğu (TSSB) geçmişte anksiyete bozuklukları çatısı altında değerlendirilmiş olsa da, günümüzde DSM-5 sınıflandırmasına göre ayrı kategorilerde incelenmektedir (American Psychiatric Association, 2013). Yani OKB, takıntı ve yineleyici davranışlarla; TSSB ise travma anıları ve bunun yarattığı belirtilerle seyreden, kendine özgü bozukluklardır. Ancak bu bozukluklarda da kaygı önemli bir bileşen olduğu için, zaman zaman anksiyete bozuklukları ile ilişkili olarak ele alınırlar.

Anksiyetenin Etkileri

Yoğun ve tedavi edilmemiş anksiyete bozukluğu, bireyin yaşam kalitesini ve günlük işlevselliğini önemli ölçüde etkileyebilir. Sürekli endişe hali, kişinin dikkatini toplamasını zorlaştırarak iş performansını veya akademik başarısını düşürebilir. Örneğin, anksiyetesi yüksek bir öğrenci sınav sırasında bildiği soruları dahi yoğun panik nedeniyle yapamayabilir ya da çalışan bir birey iş toplantılarında aşırı gerginlik yaşadığı için verimli olamayabilir. Ayrıca, kişi duyduğu korku ve gerginlik nedeniyle kaçınma davranışları geliştirebilir; sosyal etkinliklere katılmaktan çekinebilir, kalabalık alanlardan uzak durabilir veya seyahat etmekten kaçınabilir. Bu durum zamanla sosyal ilişkilerde sorunlara yol açabilir ve kişi kendini izole hissetmeye başlayabilir.

Anksiyetenin etkileri sadece psikolojik ve sosyal alanla sınırlı kalmaz; bedensel sağlık üzerinde de olumsuz sonuçlar doğurabilir. Kronik stres ve anksiyetenin vücutta sürekli bir “alarm” durumu yaratması, bağışıklık sistemini zayıflatarak kişiyi enfeksiyonlara ve hastalıklara daha yatkın hale getirebilir. Yapılan araştırmalar, uzun süreli yüksek kaygı düzeyine sahip kişilerde kalp-damar hastalıkları riskinin belirgin şekilde arttığına işaret etmektedir (Roest et al., 2010). Örneğin, sürekli anksiyete hali olan bireylerde kalp krizi veya hipertansiyon görülme olasılığının daha yüksek olabileceği bildirilmiştir. Yine benzer şekilde, kronik anksiyete uyku bozukluklarına ve çeşitli psikosomatik (bedensel belirtiyle ortaya çıkan) rahatsızlıklara yol açabilir.

Anksiyete bozuklukları çoğu zaman tek başına da seyretmez; başka ruhsal sorunlarla birlikte görülebilir. Uzun süre yoğun kaygı yaşayan bir kişide zamanla umutsuzluk ve çaresizlik duyguları gelişerek depresyona zemin hazırlayabilir. Nitekim anksiyete bozukluğu olan bireylerin ilerleyen dönemde klinik depresyon geçirme oranı genel nüfusa göre daha yüksektir (Reiner et al., 2020). Aynı şekilde, panik bozukluğu veya sosyal anksiyetesi olan kişilerde alkol veya sakinleştirici maddeler kullanarak kendi kendini tedavi etmeye çalışma davranışı görülebilir; bu da madde kullanım bozuklukları riskini artırır. Yapılan çalışmalar, kronik anksiyetenin depresyon, diğer anksiyete bozuklukları, travma sonrası stres bozukluğu, yeme bozuklukları, uyku bozuklukları ve madde kötüye kullanımı gibi ek problemleri tetikleyebileceğini; ayrıca intihar düşüncelerinin görülme riskini yükseltebileceğini göstermektedir (Reiner et al., 2020). Dolayısıyla, anksiyete bozukluğu kişinin hem zihinsel hem bedensel sağlığını bütüncül olarak etkileyebilen bir durumdur. Bu etkiler göz önüne alındığında, anksiyete tedavisinin ihmal edilmemesi ve profesyonel destek alınmasının önemi bir kez daha ortaya çıkmaktadır.


Anksiyete Nasıl Geçer? Tedavisi ve Başa Çıkma Yolları

Anksiyete bozuklukları tedavi edilebilir rahatsızlıklardır ve doğru yaklaşımlarla birçok kişi normal, üretken bir yaşama dönebilmektedir. Anksiyete belirtileri yaşayan bir kişinin yapması gereken ilk şey, bir ruh sağlığı profesyoneline (psikolog veya psikiyatrist) başvurarak durumu hakkında değerlendirme almaktır. Uzman, detaylı bir değerlendirme ile belirtilerin fiziksel bir hastalıktan kaynaklanıp kaynaklanmadığını da ayırt etmek için gerekirse tıbbi tetkikler önerebilir. Anksiyete teşhisi konulduğunda genellikle iki ana tedavi yöntemi veya bunların birlikte kullanımı söz konusudur: psikoterapi ve ilaç tedavisi.

Psikoterapi (konuşma terapisi): Anksiyete bozukluklarında en etkili terapi yöntemlerinin başında Bilişsel Davranışçı Terapi (BDT) gelir. BDT, yapılandırılmış ve hedefe yönelik bir terapi türüdür; kişinin kaygısını tetikleyen olumsuz düşünce kalıplarını ve inançlarını tanımasına ve bunları daha sağlıklı düşüncelerle değiştirmesine odaklanır. Örneğin, sosyal fobisi olan bir bireyin “Herkes beni yargılayacak” düşüncesini fark edip bunu gerçekçi bir bakış açısıyla yeniden değerlendirmesi sağlanır. BDT aynı zamanda maruz bırakma (exposure) teknikleriyle, kişinin korktuğu uyaranlarla güvenli bir ortamda yüzleşerek zamanla duyarsızlaşmasını hedefler. Bilimsel araştırmalar, BDT’nin panik bozukluğu, sosyal anksiyete, yaygın anksiyete bozukluğu gibi birçok anksiyete türünde yüksek oranda başarılı olduğunu göstermektedir (Chand & Marwaha, 2023). Bunun yanı sıra, anksiyete tedavisinde maruz bırakma terapisi, gevşeme eğitimi, biofeedback ve bazı durumlarda psikodinamik psikoterapi gibi yöntemler de kullanılabilir. Terapinin amacı, danışanın kaygı ile başa çıkma becerilerini geliştirmesi ve günlük hayatında kaçındığı durumlarla sağlıklı şekilde yüzleşebilmesidir.

İlaç tedavisi: Anksiyete bozukluklarında ilaç tedavisi genellikle psikiyatri hekimi tarafından düzenlenir ve özellikle orta-şiddetli vakalarda ya da kişinin işlevselliğinin ciddi derecede bozulduğu durumlarda uygulanır. Modern tedavi yaklaşımlarında, antidepresan ilaçlar ilk basamakta tercih edilen ilaçlardır. Özellikle Seçici Serotonin Gerialım İnhibitörleri (SSRI’lar) olarak bilinen antidepresan grubu (örneğin sertralin, essitalopram, fluoksetin gibi) tüm anksiyete bozukluklarında etkili bulunmuş ve güvenli kullanımı olan ilaçlardır (Chand & Marwaha, 2023). SSRI ve benzeri antidepresanlar, beyindeki serotonin ve noradrenalin gibi kimyasal ileticilerin dengesini düzenleyerek kaygı belirtilerini azaltırlar. İlaç tedavisinin etkisi genellikle birkaç haftada ortaya çıkar; bu süreçte hekim takibi önemlidir. Bazı durumlarda, özellikle ağır panik ataklar veya fobilerde, kısa süreliğine benzodiazepin grubu sakinleştirici ilaçlar da verilebilir; ancak bu ilaçlar bağımlılık potansiyeli nedeniyle uzun vadede dikkatli kullanılmalıdır. İlaca başlayan danışanların, ilacı önerilen doz ve sürede kullanması, kendi kendine kesmemesi ve yan etkileri konusunda doktoruyla iletişimde olması önemlidir.

Psikoterapi ve ilaç yaklaşımları, tek başlarına ya da birlikte, kişiye göre uyarlanarak uygulanır. Örneğin, bazı bireyler sadece terapi ile yeterince ilerleme kaydedebilirken, bazılarında ilaç ve terapinin birlikte uygulanması en iyi sonucu verebilir. Tedavide plan, kişinin belirtilerinin şiddetine, yaşam koşullarına ve tercihine göre uzman tarafından danışanla birlikte belirlenir. Önemli olan, anksiyete tedavisinde herkes için tek bir reçete olmadığını, bireysel farklılıkların gözetilmesi gerektiğidir. Uygun tedavi ve yaklaşımla, anksiyete bozukluğu olan birçok kişi kaygılarını yönetmeyi öğrenebilir ve yaşam kalitelerini belirgin şekilde yükseltebilir.

Bunların yanı sıra, kişinin kendi uygulayabileceği başa çıkma stratejileri de tedaviyi destekleyerek anksiyete belirtilerinin azalmasına yardımcı olabilir. Yaşam tarzında yapılacak bazı değişiklikler ve stres yönetimi teknikleri, kaygıyı doğal yoldan azaltmak için etkilidir. Uzmanların sıklıkla önerdiği başa çıkma yöntemlerinden bazıları şunlardır:

  • Düzenli egzersiz yapmak: Fiziksel aktivite, vücuttaki stres hormonlarını azaltır ve ruh halini iyileştiren endorfin hormonu salınımını artırır. Haftada birkaç gün yürüyüş, koşu, yüzme gibi sevilen bir egzersizi yapmak anksiyete düzeyini düşürmeye yardımcı olabilir.

  • Gevşeme ve nefes egzersizleri uygulamak: Derin nefes alma, diyafram nefesi, progresif kas gevşetme ve meditasyon gibi teknikler bedeni rahatlatıp zihin sakinleştirerek anksiyete belirtilerini hafifletebilir. Örneğin, kaygı anında yavaş ve kontrollü nefes alıp vermek, kalp atışlarını ve hızlı solunumu düzenleyerek panik hissini azaltır.

  • Kafein ve diğer uyarıcıları sınırlamak: Fazla miktarda çay, kahve, enerji içeceği gibi kafeinli içecekler tüketmek veya nikotin almak anksiyeteyi tetikleyebilir. Bu nedenle, kaygı sorunu yaşayan kişilerin kafein alımını azaltması ve mümkünse sigara gibi alışkanlıklardan uzak durması önerilir. Aynı şekilde, alkol ve madde kullanımı da başlangıçta rahatlatıcı görünse de uzun vadede kaygıyı kötüleştirir; bu maddelerden kaçınmak önemlidir.

  • Sağlıklı yaşam alışkanlıkları geliştirmek: Yeterli ve düzenli uyku almak, vücudun stresle başa çıkma kapasitesini artırır. Her gece benzer saatlerde uyumak ve 7-9 saat kaliteli uyku uyumak hedeflenmelidir. Dengeli beslenmek de zihinsel iyi oluşu destekler; özellikle Omega-3, B vitaminleri gibi beyin fonksiyonları için önemli besinleri almak faydalı olabilir.

  • Zihinsel odaklanma ve planlama yapmak: Kaygılı düşünceler zihni sardığında, dikkatini dağıtacak veya yapılandıracak aktiviteler yapmak yararlı olabilir. Örneğin, endişeleri bir kâğıda yazmak, gün içinde kısa mindfulness (bilinçli farkındalık) egzersizleri yapmak veya sevilen bir hobiyle meşgul olmak, zihin içindeki felaketleştirme döngüsünü kırabilir.

  • Sosyal destek almak: Duygularınızı güvendiğiniz biriyle (aile üyesi, arkadaş veya bir destek grubundaki kişilerle) paylaşmak, yükünüzü hafifletebilir. Yakın çevrenizin anlayışı ve desteği, anksiyeteyle baş ederken önemli bir motivasyon kaynağıdır. İhtiyaç duyduğunuzda çevrenizden yardım istemekten çekinmeyin.

Yukarıdaki stratejiler, tıbbi tedavinin yerine geçmese de, kişinin anksiyete ile başa çıkma becerilerini güçlendiren ve yaşam kalitesini artıran sağlıklı alışkanlıklardır. Her birey farklı yöntemlerden fayda görebileceği için, kişi kendine en iyi gelen teknikleri zamanla deneyerek bulabilir.

Sonuç olarak, anksiyete bozukluğu tedavi edilebilir bir rahatsızlıktır. Bu süreçte sabırlı olmak ve gerektiğinde profesyonel yardım almaktan kaçınmamak gerekir. Unutmayın ki bir psikolog veya psikiyatrist rehberliğinde sürdürülen tedavi ve kişisel çabalarınız sayesinde, “anksiyete nasıl geçer” sorusunun cevabını bizzat deneyimleyebilirsiniz. Doğru destekle, kaygılarınızın kontrolünü ele alarak daha huzurlu ve dengeli bir yaşama adım atmanız mümkün olacaktır.



Kaynakça

  • American Psychiatric Association. (2013). Diagnostic and Statistical Manual of Mental Disorders (5th ed.). Arlington, VA: American Psychiatric Publishing.

  • Bandelow, B., & Michaelis, S. (2015). Epidemiology of anxiety disorders in the 21st century. Dialogues in Clinical Neuroscience, 17(3), 327–335.

  • Chand, S. P., & Marwaha, R. (2023). Anxiety. In StatPearls [Internet]. StatPearls Publishing (Erişim: 24 Nisan 2023).

  • Öztürk, M. O., & Uluşahin, A. (2011). Ruh Sağlığı ve Bozuklukları (11. baskı). Ankara: Nobel Tıp Kitabevi.

  • Reiner, I. C., Tibubos, A. N., Werner, A. M., et al. (2020). The association of chronic anxiousness with cardiovascular disease and mortality in the community: results from the Gutenberg Health Study. Scientific Reports, 10(1), 12436.

  • Roest, A. M., Martens, E. J., de Jonge, P., & Denollet, J. (2010). Anxiety and risk of incident coronary heart disease: a meta-analysis. Journal of the American College of Cardiology, 56(1), 38–46.

  • World Health Organization. (2017). Depression and Other Common Mental Disorders: Global Health Estimates. Geneva: WHO.

 
 
 

Yorumlar


bottom of page